Güzel Dinimiz İslamiyet

Hubb-u fillah, Buğd-u fillah

Îmânı olmayanların hiçbir ibâdetini ve iyiliğini, Allahü teâlâ beğenmez ve kabul etmez. Bunun için kâfirleri ve onların dinlerini sevmemek, îmânın temeli olmuştur. Bu hakîkati, yâni Hubb-u fillah, buğd-u fillahı sevgili Peygamberimiz şöyle bildiriyor: (Îmânın temeli ve en kuvvetli alâmeti, müslümanları sevmek ve müslümanlara düşmanlık edenleri sevmemektir.)

Bütün varlıkların sâhibi olan Cenâb-ı Hak, Îsâ aleyhisselâma buyurdu ki: (Eğer yerlerde ve göklerde bulunan bütün varlıkların ibâdetlerini yapsan dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, hiç faydası olmaz.)

Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma da; (Benim için ne işledin) diye sordukda, (Yâ Rabbî! Senin için namaz kıldım, oruç tutdum, zekât verdim, ismini çok zikr etdim) deyince, (Yâ Mûsâ, namâzların sana burhândır. Oruçların Cehennemden siperdir. Zekât kıyâmet gününün sıcaklığından koruyan gölgedir. İsmimi söylemen de, kabir ve kıyâmet karanlığında seni aydınlatan nûrdur. Yâni bunların faydaları hep sanadır. Benim için ne yapdın?) buyurdukda, Mûsâ “aleyhisselâm”, (Yâ Rabbî! Senin için olan ameli bana bildir!) diye yalvardı. Cenâb-ı Hak: (Yâ Mûsâ! Dostlarımı benim için sevdin mi ve düşmanlarıma benim için düşmanlık etdin mi?) meâlindeki âyet-i kerîme ile cevâb verdi. Mûsâ “aleyhisselâm” da, Allah için amelin, (Hubb-u fillâh) ve (Buğd-u fillâh) olduğunu anladı.

Peygamber efendimizin gösterdiği doğru yoldan ayrılmayan bütün müslümanlar, Allahü teâlânın dostlarıdır. Hangi dinden ve hangi milletten olursa olsun, müslüman olmayanlar da, O’nun düşmanlarıdır. Allahü teâlâ son dîni olan İslâmiyeti inkâr edenler hakkında Bekara sûresi 161. ve 162. âyetlerinde meâlen, (Âyetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlar var ya! İşte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerinedir. Onlar, o lanet ve ateş içinde devamlı olarak kalanlardır) buyurdu. Bununla beraber bir kul, dînimizin yasak ettiği bütün günâhları işlediği, emredilen ibâdetlerin ve iyiliklerin hepsini terk ettiği hâlde, kalbinde zerre kadar küfür bulunmasa, İslâmiyetin emirlerinin ve yasaklarının hepsini beğenip, hiçbirini inkâr etmese, günâhlardan hiçbirini küçük görmese ve yaptığından dolayı kalbinde üzüntü duysa ve bu hâl ve îmân üzere dünyadan göçüp gitse, dinimize göre mü’min ve müslüman olarak ölmüş olur. Allahü teâlâ, onun bütün günâhlarını affedip bağışlayabileceğini va’dediyor. İnsan ümitsiz olmamalıdır. Nitekim Allahü teâlâ, Zümer sûresi 53. âyet-i kerîmesinde meâlen, (Ey sevgili Peygamberim! Tarafımdan ümmetine de söyle ki: Ey günâh işlemekle kendilerine karşı haddini aşmış kullarım! Allah’ın rahmetinden, sizi bağışlamasından ümidi kesmeyiniz! Çünkü Allahü teâlâ şirk ve küfürden başka, dilediği kimselerden bütün günâhları bağışlar) buyurulmaktadır. Belki günâhlarını sevaba çevirir. Zira Furkân sûresi 70. âyet-i kerîmesinde meâlen, (Bunların kötülüklerini Allahü teâlâ iyiliğe çevirir) buyuruyor. Böylece onu Cennete sokar.

Îmânı tam ve olgun olanlar, Allahü teâlânın emirlerine itâatsızlık edemezler. Sevap olan işlerden elini çekip günâhlarla meşgûl olamazlar. Çünkü her günâh işi yapmak ve emredilen her ibâdeti yapmamak, Allahü teâlâya isyandır, peygamberlerin bildirdiklerine, bütün ehl-i sünnet âlimlerine uymamaktır; aksine şeytanlara, nefse, kâfirlere uymak, âsî, fasık olmak mânâsına gelir. İşte bu sebeplerle, her emri şeksiz ve şüphesiz yerine getirmek lazımdır. İtâatsizlik ve günâh, kalbe bir siyah nokta vurur. Bu da tövbesiz ve o günâhları terk etmeden kalpten silinmez. Nitekim sevgili Peygamberimiz; “Kul günâh işleyince, kalbinde siyah bir nokta olur, tövbe ederse, kal-bi temizlenir. Eğer çok günâh işlerse ve günâha devam ederse, kalbindeki siyahlık çoğalır ve bütün kalb kararır” buyurmuşlardır.

Kalbin kararmasının alâmeti, günâh işleyip üzülmemek; ibâdet ve tâatten lezzet almamak ve nasihatın kendisine tesir ve faydası olmamasıdır. Bu hâl insanı haberi olmadan, çeker küfre götürür. O hâlde, mü’min ve müslüman olanın, günâh işlemekten çok korkması ve nefsinin kötü arzu ve isteklerine uymaması lâzımdır. İnsanı, Rabbinden uzaklaştıran üç büyük düşmandan çok sakınmalıdır. Bu düşmanlardan şeytanın vesvesesine aldanmamalı, nefsin İslâmiyete uymayan isteklerini yapmamalı ve bunların en büyüğü olan kötü arkadaşlardan uzak durmalıdır. Bütün fenâlıkların başı, kötü arkadaşlardır. Allahü teâlâ, En’âm sûresi 116. âyetinde meâlen, (Eğer yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, seni onlar Allah yolundan saptırırlar) buyuruyor.

Bizimle iletişim geçin.

İletişim

Hanımlara Rehber Bilgiler

     Görüş ve önerileriniz bizim için değerlidir! Amacımız size her zaman daha iyi hizmet verebilmektir.

     Bizimle paylaşmak istediğiniz görüş, öneri ya da şikayetiniz varsa ilgili "İletişim Formu"nu doldurarak bize iletebilirsiniz. Bildiriminizi en kısa sürede değerlendirip size geri döneceğiz.

Takip Edin!

Bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilir ve e-posta yolu ile iletişime geçebilirsiniz.

İletişim Formu